Kadınların kırılganlığı dendiğinde hepimiz aynı şeyi mi anlıyoruz yoksa kimileri için kırılganlık kadınların zayıflığını mı işaret ediyor?
Kadınların toplumsal, ekonomik, politik veya çeşitli yaşamsal alanlarda maruz kaldıkları risk durumlarını ifade ederken “kırılganlık” sözcüğü kullanılıyor. Ne yazık ki ataerkil bakış açısıyla kırılganlık sözcüğü kadına yönelik önyargıların derinleşmesine neden oluyor. İngilizce “vulnerability” sözcüğünün Türkçe karşılığı olan kırılganlığı doğru anlamak, eşitsizlik mücadelesinde önem taşıyor.
Sözcükleri doğru kullanmak önemli
Türk Dil Kurumu “kırılgan” kelimesini “kolay ve çabuk kırılan”, “kolay ve çabuk gücenen” olarak, kırılganlık kelimesini ise “kırılgan olma durumu” olarak tanımlar. İngilizce karşılığı olan "vulnerability" kelimesi genel olarak hassasiyet, savunmasızlık veya kırılganlık durumlarını ifade eder. Ancak bu terim kullanıldığında kadınların ince veya zayıf varlıklar olduğu önyargısını yaratmamak önemli. Latin dilinde “vulnerability” “yara” anlamına gelen “vulnus” kökünden türemiş bir sözcüktür ve “insanda ortaya çıkan acı çekme kapasitesi” olarak tanımlanır. "Women vulnerability" terimi, kadınların toplumsal, ekonomik, politik veya çeşitli yaşamsal alanlarda maruz kaldıkları kırılganlık, zayıflık ve risk durumlarını ifade eder, kadınların karşılaştığı dezavantajlı durumları vurgular.
Kırılganlığı yaratan ana nedenler hangileri?
Kadınların karşılaştığı dezavantajlı durumları bir kez daha anımsarsak, karşımıza öncelikle neredeyse tüm kültürlerde kalıplaşmış olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği çıkıyor. Kadınlar, birçok toplumda erkeklerle karşılaştırıldığında daha düşük sosyal, ekonomik ve politik statüye sahip olabilirler.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ana başlığının tetiklediği diğer dezavantajlı durumlar ise şöyle sıralanabilir:
- Kadınlara yönelik şiddet, cinsel taciz ve ayrımcılık gibi tehditler, kadınları kırılgan hale getirebilir.
- Eğitim ve istihdam alanlarında karşılaşılan kısıtlamalar, kadınların sosyal ve ekonomik açıdan zayıf olmalarına neden olabilir.
- Kadınların sağlık hizmetlerine erişimindeki kısıtlamalar, cinsel ve üreme sağlıklarıyla ilgili riskleri artırabilir.
- Kadınlar, ekonomik açıdan güçsüz olabilirler; düşük ücretli işlerde çalışabilirler ve finansal bağımsızlıkları sınırlı olabilir.
- Kadınların politik katılımı ve temsili, bu alanda karşılaştıkları zorluklar nedeniyle kırılganlık gösterebilir.
- Kadınlar, doğal afetler veya çatışma gibi kriz durumlarında özellikle savunmasız olabilirler. Göç, yerinden edilme ve kaynaklara erişim konuları bu bağlamda önemlidir.
Kırılganlık sadece kadınlarla ilgili değil
"Kırılgan kesim" terimi, genellikle yoksulluk, dezavantajlı konumlar, azınlıklar, engelli bireyler veya diğer risk faktörleri nedeniyle toplum içinde belirgin bir şekilde kırılgan durumda bulunan grupları işaret eder. Örneğin, bir ülkede ekonomik olarak kırılgan kesim, düşük gelir seviyelerine sahip aileleri, işsizlikle karşılaşma riski yüksek olan kesimleri veya sosyal hizmetlere sınırlı erişimi olan grupları içerebilir. Sağlık açısından kırılgan kesim ise genellikle sağlık hizmetlerine yeterli erişime sahip olmayan, temel sağlık sorunlarına daha fazla maruz kalan veya sağlık sistemlerine daha az entegre olan toplulukları ifade edebilir.
Kısaca sorun, ince, zarif ve çabuk kırılma ihtimali olma durumu değil, çok daha köklü bir dezavantaj durumudur. Kırılgan toplumlar, genellikle ekonomik, sosyal ve politik belirsizliklere maruz kalmış, direnç kapasiteleri düşük ve sık sık çeşitli krizlere duyarlı olan toplumlardır. Bu toplumlar, doğal afetlere, iç çatışmalara veya ekonomik çöküntülere karşı daha savunmasızdır. Sosyal hizmet altyapılarının zayıf olması, eğitim eksiklikleri ve toplumsal eşitsizlik gibi faktörler, bu toplumların daha fazla risk altında olmalarına neden olabilir. Kırılgan toplumların güçlenmesi genellikle sürdürülebilir kalkınma, eğitim ve sosyal destek sistemlerinin güçlendirilmesini içeren bütüncül bir yaklaşım gerektirir.