Toplumda gizli cinsiyetçilik, farkında olmadan kullanılan günlük ifadelerle kendini gösterir ve cinsiyet rollerini pekiştirir.
Toplumda cinsiyetçilik çoğu zaman farkında olmadan, günlük konuşmalarımızda bile karşımıza çıkabilir. Bu gizli cinsiyetçilik, çoğunlukla masum görünen, hatta iyi niyetli olarak algılanan cümlelerle kendini gösterir. Ancak bu ifadeler, toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren ve kadınların veya erkeklerin toplumdaki yerlerini sınırlandıran mesajlar taşır. İşte bu tür gizli cinsiyetçiliği yansıtan bazı cümleler ve neden zararlı olduklarına dair açıklamalar…
"İki çocukla nasıl kariyer yapıyorsun, çok zor olmalı!"
Bu cümle, anne olan kadınların iş hayatını sürdürmesinin olağan dışı ya da aşırı zor olduğu algısını taşır. Oysa hem annelik hem de kariyer yapabilmek bir kadının doğal hakkıdır ve bu tür ifadeler, annelerin iş dünyasındaki yerini sorgulayan bir yaklaşımı ortaya koyar. Aynı zamanda, erkeklerin ebeveynlikteki sorumluluğunun daha az olduğu varsayımını da güçlendirir.
"Erkekler fazla detaycı değildir, genelde sonuca odaklanır"
Bu cümlede, erkeklerin genellikle daha az dikkatle çalıştığı ve kadınlara oranla daha geniş çaplı düşündükleri gibi klişeler yer alır. Bu, erkeklerin iş yapma tarzlarını belirli bir kalıba sokarken, kadınların detaycılığı ise genellikle önemsizleştirilen bir özellik olarak yansıtılır. Oysa iş dünyasında başarı hem detayları hem de büyük resmi görebilmeyi gerektirir.
"Evin düzenine şaşırdım, hiç erkek evi gibi durmuyor"
Bu ifade, ev düzeninin ve temizliğin sadece kadınlara ait bir sorumluluk olduğu gibi yanlış bir varsayıma dayanır. Bir erkek evinin dağınık olacağı ya da düzenli olmasının anormal olduğu düşüncesi, cinsiyetçi bir ön yargıdır. Her birey, cinsiyetinden bağımsız olarak evini temiz ve düzenli tutabilir.
"Bu işi kotarırsın, kadınlar krizi iyi yönetir"
Kadınların kriz yönetiminde başarılı olduğu söylense de bu cümlede gizli bir ön yargı bulunur. Kadınların sadece belirli türden işlerde başarılı olduğu ve genellikle duygusal zekâ gerektiren, ‘yumuşak’ becerilerde öne çıktığı düşüncesi, onların farklı yeteneklerini göz ardı eder. Kriz yönetimi cinsiyetle değil, deneyim ve yetenekle ilgilidir.
"Bu kadar çok iş seyahatine çıkabiliyor musun? Çocukların ne yapıyor?"
Bu soru, kadının iş ve özel hayatı arasında bir denge kurmasının neredeyse imkânsız olduğu düşüncesini taşır. Aynı sorunun bir erkeğe sorulması pek beklenmez çünkü toplumsal olarak çocuk bakımı öncelikli olarak kadının görevi olarak görülür. Bu ifade, iş dünyasındaki kadınların yeteneklerini sorgulayan gizli bir cinsiyetçiliği yansıtır.
"Eşin sana yardım ediyor mu?"
Bu cümle, ev işlerinin ve çocuk bakımının kadının asli görevi olduğu varsayımını pekiştirir. Erkeklerin bu sorumluluklara sadece ‘yardım’ edebileceği düşüncesi, toplumsal cinsiyet rollerinin kökleşmiş bir sonucudur. Oysa ev işleri ve çocuk bakımı, her iki ebeveynin de eşit sorumluluk taşıdığı alanlardır.
"Senin gibi bir kadının yalnız olması gerçekten şaşırtıcı"
Bu cümle, bir kadının başarılı, çekici ya da ‘ideal’ biri olduğu sürece mutlaka bir partneri olması gerektiği düşüncesini taşır. Kadınların mutluluğunun ve tamamlanmışlığının bir ilişkiye bağlı olduğu varsayımı, bireysel başarılarının ve kişisel seçimlerinin önemini göz ardı eder. Her kadının kendi hayatında yaptığı tercihler, bir partneri olup olmaması durumuna göre değerlendirilmemelidir.
Gizli cinsiyetçilik, genellikle masum veya iyi niyetli görünen ifadelerle toplumsal yaşamımıza sızar. Bu tür ifadeler, cinsiyet rollerini pekiştirir ve bireylerin kapasitelerini dar bir kalıba sokar. Günlük konuşmalarımızda bu tür cümleleri fark etmek ve değiştirmek, toplumsal cinsiyet eşitliği adına atılacak önemli adımlardan biridir.