TÜSİAD'ın 50. yıl projesi olarak hazırladığı "Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar" raporu tanıtıldı. Raporda kadın haklarına dikkat çekildi.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) 50’nci yılı projesi olarak hazırladığı, Türkiye’nin geleceğinin inşasında benimseyeceği yeni kalkınma anlayışı için bir yol haritası önerisi içeren ‘Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar’ adlı çalışması tanıtıldı. TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında konuşan YİK Başkanı Tuncay Özilhan, demokrasi ve laikliğin önemine vurgu yaparken kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi çağrısında bulundu. Özilhan; “Farklı dil, din, ırk, mehzep, etnisite, sosyo-ekonomik kökenden insanlardan oluşan milleti düşününce, herkesi harekete geçirmek, herkesin katkısını almak, kimseyi dışarıda bırakmamak ancak demokrasi ve laiklik ile mümkün olabilir” dedi.
Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 22
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski raporu, “Bu çalışma gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye için toplumun istisnasız tüm kesimlerine yapılan, Türkiye’nin geleceğini beraber inşa etme çağrısıdır” sözleriyle tanıttı. Ülkenin geleceğinin yeni bir anlayışla inşa edilmesi ve yeni bir hikâye yazılmasına duyulan ihtiyacı dile getiren Kaslowski konuşmasında laiklik ve kadın haklarına vurgu yaptı. Kaslowski, “Modern ve demokratik bir toplumun yapı taşlarından birisi de kadınların her alanda var olmasıdır. Kadınların toplumsal hayata katılmaları, tüm beceri ve enerjileriyle toplumun ilerlemesine ve değerlerini oluşturmaya katkıda bulunmaları ise, ancak laik bir ortamda gerçekleşebilir” dedi. Türkiye’nin işsizlik oranının yüzde 22 olduğunu ve Dünya Adalet Projesi Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 139 ülke içinde 117’nci sırada olduğunu hatırlatan Kaslowski, yayınladıkları raporla yeni bir kalkınma anlayışına duyulan ihtiyacı ortaya koyduklarını vurguladı.
“İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kabul edilemez”
İnsani gelişmişliğin en önemli göstergesinin kadınların toplumdaki konumu olduğunu ifade eden Simone Kaslowski, gelecek dönemin en önemli toplumsal dinamiklerinden birinin kadın haklarının ön plana çıkması ve savunulması olduğunun altını çizdi. Kaslowski; “Kadın hakları mücadelesi, kanımızca geri döndürülemeyecek ve döndürülmemesi gereken bir dinamiktir. Osmanlı döneminden beri kadınların eşitlik mücadelesi verdikleri, pek çok gelişmiş ülkeden önce siyasal haklarına kavuştukları Türkiye’nin böyle bir dönüm noktasında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması kabul edilebilecek bir durum değildir” şeklinde konuştu.
“Eşitsizliğin olduğu bir toplumda kalkınma olmaz”
Projenin koordinatörü Hüsamettin Onanç ise raporu şekillendiren üç ana konuyu şöyle anlattı: “Biz eğer kalkınacaksak ve fiziki yatırımları doğru yapacaksak, doğru yatırımları seçeceksek, doğru araçları bulacaksak, doğru finansmanları doğru yerde yapacaksak, kurumlara ihtiyacımız var. İnsan kaynaklarına ve yenilikçi yaratıcı fikirlere ihtiyacımız var. Buradan yola çıktık. Ama bu yol bizi ‘dar koridora’ götürmüyor. Bunun için başka bir şeye ihtiyacımız var. İşte burada da gelişmişliği tarif ettiğimiz hedefleri ortaya koyduk. Yani istikrara ihtiyacımız var, öngörülebilir bir ülkeye ihtiyacımız var, yani eşitliğe ihtiyacımız var, adalete ihtiyacımız var, dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet eşitsizliği olan bir toplumda, toplumsal kalkınmayı düşünmek mümkün değil. İkincisi uluslararası arenada saygın bir ülke olmaya ihtiyacımız var ve geleceği çorak olmayan bir ülkede yaşamaya ihtiyacımız var. Bizim çalışmamız bu üç yapı taşı üzerine inşa edildi.”
“Toplumun en fazla açlık duyduğu kavram adalet”
Türkiye’nin Geleceği İnşa raporunun çok önemli bir döneme denk geldiğini söyleyen Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır, toplumsal örgütlenmenin artmasının sorunları azaltacağını söyledi. Ağırdır şöyle devam etti: “Böyle zamanlarda bireyler TÜSİAD gibi kurumlara bakıyor. Oralarda bir çıkış arıyor. İşte rapor tam da buna denk düşüyor. Bir metafor ile izah edeyim. Donmuş bir göle bakıyor gibiyiz şu anda. Kimlikler arasında kutuplaşma var. Pandemi döneminde iyi şeyler de oldu. Türkiye toplumunun giderek birbirine sempati duymaya başladığını, hayata ve memlekete daha çok özen gösterdiğini, dayanışma duygusunu da büyüttüğünü görüyoruz. Evet toplumda derin bir travma var ama bunun aşılması için toplumsal örgütlenmeye ihtiyaç var. Bugünün Türkiye’sinde toplumun en fazla açlık duyduğu kavram adalet. Türkiye’deki dört insandan 3’ü adalete inanmıyor. Gençler ile konuşuyorsanız kendilerine dair kararlara katılmadıklarından söz ediyorlar. Yoksullar gelir adaletsizliğinden şikâyet ediyor. Kürtlerle konuştuğunuzda tanınma adaletinden bahsediyor. Herkes ‘adalet’ diyor. Bu depresyon aşamasından sonra yapmamız gereken çok şey var. Kasırganın gözündeyiz. Şimdi çıkış hakkında konuşmalıyız. Eğer kasırganın gözündeysek ışığı aramalıyız. ‘Hangi yoldan gideriz?’ dememiz lazım.”