Sylvia Plath yaşamına son vermeden hemen önce yayımladığı ve Amerikan edebiyatının ilk feminist romanı olan Sırça Fanus’ta toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden hayatını anlatıyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ateşli savunucularından Sylvia Plath, ‘20’nci yüzyıl Amerikan edebiyatının melankolik prensesi’ olarak tanımlanıyor. Plath’in yaşamına son vermeden hemen önce yayımladığı eseri ‘Sırça Fanus’; yazarının kısa yaşamını çarpıcı bir şekilde özetlemesi bakımından günümüz toplumu ve edebiyat dünyasına eşsiz bir kaynak sunuyor. Amerikan edebiyatının ilk feminist romanı olarak değerlendirilen Sırça Fanus, modern dünyanın acımasızlığına kadın ruhunun inceliği ile tanıklık etmeniz için sizi sayfalarını aralamaya çağırıyor. Bu kitabı okurken, her satırda merak ve merhamet duygunuzun daha da perçinlendiğini hissedeceksiniz.
Bir kadının kimlik arayışı
Sırça Fanus, başkahramanının karakteristik özellikleri ve olay akışı bakımından otobiyografik bir roman olma özelliği taşıyor. Yazarın ana kahramanı olan Esther Greenwood, 19 yaşında New York’a gelerek hayalini kurduğu gibi bir moda dergisinde işe başlıyor. Plath, Esther’i kendi aile yapısı ile bire bir aynı koşullarda yetişmiş bir genç kız olarak anlatıyor. Üstelik Esther de edebiyata tutku ile bağlı sanatçı kişiliği ile ön plana çıkıyor. Şehrin sunduğu avantajlar ile hayatı köklü bir şekilde değişen Esther, yaşadığı hayatın onu zamanla uçurumun kenarına sürüklediğini fark ediyor. Sonrasında içinden çıkılmaz bir bunalıma giren genç kız, üniversite yıllarından itibaren hayatını psikolojik olarak yokuş aşağı şekilde sürdürüyor. Esther, bu ilk savrulmadan sonraki yaşamında da kimliğini bulma çabaları, hayatına girip çıkan insanlar, ruhsal tedavi deneyimleri ve intihar girişimleri arasında gidip geliyor.