İklim değişikliğinin getirdiği sıcaklık artışı, su kıtlığı ve gıda güvensizliği gibi sorunlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor.
Birleşmiş Milletler ve UN Women (Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi) tarafından hazırlanan Toplumsal Cinsiyet ve Biyoçeşitlilik Üzerine Bilgi Notu, çevresel krizlerin kadınlar üzerindeki etkisini analiz ederek toplumsal cinsiyet eşitliği açısından önemli bulgular sunuyor. 2023 yılında yayımlanan bilgi notu, iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve kirlilik gibi gezegenimizi tehdit eden üç büyük krizin kadınların yaşam ve geçim kaynakları üzerindeki etkilerine odaklanıyor. Biyoçeşitliliğin azalmasıyla birlikte kadınların yaşam şartlarının nasıl zorlaştığını ve sürdürülebilir bir çevre için nasıl daha fazla desteklenebileceklerini ele alıyor.
2050’ye kadar 160 milyon kadın ve kız çocuğu yoksul kalabilir
İklim değişikliğinin getirdiği sıcaklık artışı, su kıtlığı ve gıda güvensizliği gibi sorunlar, kadınların geçim kaynakları ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor. Bilgi notuna göre, 2050 yılına kadar iklim değişikliğinin etkisiyle 160 milyon kadın ve kız çocuğu yoksulluk, 240 milyon ise gıda güvensizliği riskiyle karşı karşıya kalacak. Kuraklık ve tarımsal verim düşüklüğünün yaşandığı bölgelerde bu durum, kadınların geçim imkânlarını kısıtlıyor. Su kıtlığı ve geçim kaynaklarının azalması, çocuk yaşta evlilik, genç yaşta hamilelik ve okulu bırakma gibi toplumsal sorunları da tetikliyor.
Her yıl dünyadaki ormanlık alanların yüzde 0.12’si kaybediliyor
Ormanlar, kırsal kesimlerde kadınlar için odun, yem ve meyve gibi temel kaynakları sağlıyor. Ancak dünyadaki ormanlık alanların her yıl yüzde 0.12’si kaybediliyor ve bu kayıplar, geçim kaynaklarını tehdit ediyor. Güney Amerika, Sahra Altı Afrika ve Güneydoğu Asya gibi tropikal orman bölgelerindeki kadınlar, bu kaynaklara erkeklerden daha fazla bağımlı oldukları için ormansızlaşmadan daha ağır etkileniyor. Kadınlar aynı zamanda kimyasal kullanımını azaltma gibi çevresel etkiyi hafifletici pratiklerle katkıda bulunuyor. Ancak erkeklere kıyasla daha az toprak sahipliği haklarına sahip oldukları için karar alma süreçlerinde daha az yer alıyorlar.
Temiz su toplama görevi kadınların omuzlarında
Dünyadaki su kaynaklarının yalnızca yüzde 56’sı insan sağlığı ve ekosistemler için ‘iyi kalite’ olarak kabul ediliyor. Temiz suya erişimin yetersiz olduğu kırsal bölgelerde su toplama görevi kadınların yüzde 80’inin omuzlarında. Bu görevler, kadınların günlük iş yükünü artırırken sağlık risklerini de yükseltiyor; temiz suya erişememek kadınların geçim faaliyetlerine daha az zaman ayırmalarına sebep oluyor.
Yeşil alan kaybı kadınlar için sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor
Şehirleşmenin hızlanmasıyla birlikte yeşil alanlar dünya genelinde yüzde 65 azaldı ve bu durum kadınlar için daha fazla sağlık sorununu beraberinde getiriyor. Şehirlerde ekosistemden uzaklaşan kadınlar, sıcaklık artışı ve hava kirliliği gibi faktörlerden daha fazla etkileniyor. Bu durum, özellikle çocuk bakımı gibi sorumlulukları olan kadınların üzerindeki yükü artırırken, sosyal güvenlikten yoksun kalmalarına da yol açabiliyor. Artan sıcaklık ve kirlilik oranları ise kadınların sağlık harcamalarını yükseltiyor.
Çevre bakanlıklarının yüzde 16’sı kadınlar tarafından yönetiliyor
Kadınlar, biyoçeşitlilik koruma alanında yeterince temsil edilmiyor. Küresel düzeyde çevre bakanlıklarının yalnızca yüzde 16’sı kadınlar tarafından yönetiliyor. Tarım, su yönetimi ve ormancılık gibi alanlarda kadınlar, karar alma süreçlerinde daha az yer alıyor ve bu durum, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmayı zorlaştırıyor. Kadınların doğrudan ekosistemle ilişkili bilgi ve deneyimlerinin çevresel karar alma süreçlerinde daha fazla değerlendirilmesi gerekiyor.
Eşitliğe odaklanmak sürdürülebilir gelecek için şart
Toplumsal Cinsiyet ve Biyoçeşitlilik Üzerine Bilgi Notu, biyoçeşitlilik kaybı ve çevresel sorunların kadınlar üzerindeki etkilerini ortaya koyuyor. Çevre politikalarının belirlenmesinde toplumsal cinsiyet eşitliğine odaklanmanın, sürdürülebilir bir gelecek için şart olduğunu vurguluyor. Kadınların çevresel karar alma süreçlerine daha fazla katılımını sağlayacak politikaların hayata geçirilmesi, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kritik bir adım olabilir.
Ayrıntılı olarak incelemek için tıklayın.