2024 yılı, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kaydedilen sınırlı ilerlemelerin yanı sıra çözüm bekleyen büyük sorunları da gündeme taşıdı.
2024 yılı, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda hem umut veren gelişmelerin hem de kalıcı sorunların bir arada yaşandığı bir yıl oldu. Kadınların iş dünyasında, sosyal hayatta ve politik alanda karşılaştığı engeller devam ederken, bazı alanlarda kaydedilen ilerlemeler bu alandaki mücadelenin önemini bir kez daha ortaya koydu. İşte 2024 yılında cinsiyet eşitliğiyle ilgili öne çıkan başlıklar.
Kadınların yasal haklarında ilerleme sınırlı kaldı
Dünya Bankası’nın “Kadınlar, İş Dünyası ve Hukuk 2024” raporu, kadınların yasal hakları konusunda küresel düzeyde sınırlı bir ilerleme kaydedildiğini gösterdi. Rapora göre, kadınlar dünya genelinde erkeklerin sahip olduğu yasal hakların yalnızca üçte ikisine sahipti. Özellikle kadın girişimciliğini destekleyen yasal hükümlerin sadece yüzde 44’ünün yürürlükte olduğu belirtildi. Ayrıca, kadınlar erkeklere ödenen her 1 dolara karşılık yalnızca 77 sent kazanıyor ve bu eşitsizlik kadınların ekonomik özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtlıyordu.
Raporda, kadınların iş gücüne katılımının artırılmasının küresel GSYH’yi yüzde 20’den fazla yükseltebileceği tespit edildi. Ancak bu potansiyele rağmen, her beş şirket yönetim kurulu pozisyonundan yalnızca birinde kadın bulunması ve birçok ülkede eşit ücret politikalarının hâlâ eksikliği, kadınların ekonomik güçlenmesinin önündeki en büyük engeller arasında yer aldı.
Ücret eşitsizliği ve toplumsal roller
PwC’nin Çalışma Hayatında Kadınlar Endeksi 2024 raporu, OECD ülkelerinde kadınlar ve erkekler arasındaki ücret farkının yıllardır yüzde 14 seviyesinde sabit kaldığını ortaya koydu. Bu durum, kadınların özellikle çocuk bakımı ve ev işleri gibi sorumlulukları orantısız bir şekilde üstlenmesiyle daha da derinleşiyor. Raporda, ebeveyn izin politikalarının “iki maaş-iki bakıcı” modeliyle yeniden düzenlenmesi gerektiği, bu düzenlemenin toplumsal cinsiyet rollerini dönüştürmede önemli bir adım olabileceği vurgulandı.
Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği algısında yavaş ilerleme
KONDA Araştırma’nın “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Algı Değişim Raporu”, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği algısının son on yılda yavaş bir ilerleme gösterdiğini ortaya koydu. “Kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır” yargısını doğru bulanların oranı yüzde 66’dan yüzde 48’e düştü. Öte yandan, “Kadının eşinden daha fazla para kazanması sorun olur” yargısını yanlış bulanların oranı yüzde 56’ya yükseldi.
Ev içi işlerde daha adil bir görev paylaşımına doğru bir eğilim gözlemlense de kadınlar hâlâ ev işlerinde erkeklere kıyasla daha fazla sorumluluk üstleniyor. Örneğin, ev kadınları haftada ortalama 28 saat ev işi yaparken, bu süre Türkiye ortalamasından 12 saat daha fazla. Üniversite mezunu ve çalışan kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitliği algısında başı çekerken ev kadınlarının düşük mutluluk ve sağlık seviyeleri, kadınlar üzerindeki toplumsal yüklerin devam ettiğini gösterdi.
Kadınlar ve erkekler arasında sağlık farklılıkları sürüyor
Lancet Halk Sağlığı dergisinde yayımlanan bir çalışma, kadınlar ve erkekler arasındaki sağlık eşitsizliklerini gözler önüne serdi. Araştırmaya göre, kadınlar daha uzun yaşarken bel ağrısı, depresif bozukluklar ve baş ağrısı gibi yaşam kalitesini düşüren ancak ölümcül olmayan hastalıklarla daha sık karşılaşıyor. Öte yandan, erkekler koronavirüs, kardiyovasküler hastalıklar ve karaciğer rahatsızlıkları gibi ölümcül hastalıklardan orantısız bir şekilde etkileniyor.
Çalışmada, kadınlara yönelik sağlık hizmetlerinin yalnızca üreme sağlığını değil, genel sağlık sorunlarını da kapsaması gerektiği vurgulandı. Ayrıca erkekler için ölümcül hastalıkların önlenmesine yönelik politikaların artırılması gerektiği belirtildi.
Küresel cinsiyet eşitliği için uzun bir yol var
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2024 yılı Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu, cinsiyet eşitliği alanında dünya genelinde bazı ilerlemeler olduğunu ancak hedeflere ulaşmak için hâlâ uzun bir yol olduğunu ortaya koydu. Rapor, cinsiyet eşitliği uçurumunun dünya genelinde yüzde 68.5 oranında kapandığını, ancak mevcut hızla tam eşitliğe ulaşmanın 134 yıl süreceğini öngördü.
Rapora göre, İzlanda cinsiyet eşitliğinde en başarılı ülke olurken, Finlandiya, Norveç ve İsveç gibi İskandinav ülkeleri bu alanda liderliğini sürdürdü. Avrupa dışındaki ülkelerden Yeni Zelanda ve Nikaragua da ilk sıralarda yer aldı. Bu veriler, toplumsal cinsiyet eşitliğinde coğrafi farklılıkların hâlâ belirgin olduğunu gözler önüne serdi.
İş gücü piyasasında kadınlar daha çok etkileniyor
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) tarafından yayımlanan “İş gücü piyasası görünümü: Ağustos 2024” raporu, iş gücü piyasasında yaşanan olumsuz gelişmelerin kadınları erkeklere kıyasla daha fazla etkilediğini ortaya koydu. Mevsim etkilerinden arındırılmış verilere göre, haziran ayında genel işsizlik oranı yüzde 9.2’ye yükselirken, kadın işsizlik oranı 1.1 puanlık artışla yüzde 12.4 seviyesine çıktı. Erkek işsizlik oranı ise yüzde 7.6 olarak gerçekleşti.
Kadın istihdam oranı, haziran ayında 231 binlik bir düşüşle yüzde 36.7’ye gerilerken, erkek istihdam oranı yüzde 66.9 oldu. Kadın iş gücü seviyesi 103 bin azalırken, erkek iş gücü seviyesi yalnızca 5 bin kişi azaldı. Bu durum, işsizlik oranlarındaki toplumsal cinsiyet farkının haziranda 0.6 puan artarak 4.8’e yükselmesine yol açtı.
Raporda ayrıca, alternatif işsizlik oranlarında da önemli artışlar yaşandığı vurgulandı. Potansiyel iş gücünü hesaba katan işsizlik oranı yüzde 19.5’e, zamana bağlı eksik istihdamı içeren oran ise yüzde 20.2’ye yükseldi. Bu iki oranın bileşiminden oluşan âtıl iş gücü oranı ise yüzde 29.2 seviyesine çıktı. Kadınların iş gücüne katılımını artırmaya yönelik politikaların öneminin bir kez daha altı çizildi.
2024 yılı, toplumsal cinsiyet eşitliği alanında hem zorlukların hem de fırsatların bir arada yaşandığı bir yıl oldu. Kadınların haklarını ve fırsatlarını genişletmek için daha fazla çaba gösterilmesi gerektiği açık. Ancak bu yılki gelişmeler, eşitlik mücadelesinin sadece bir hak meselesi değil, aynı zamanda toplumsal refah ve ekonomik büyüme için de kritik bir unsur olduğunu bir kez daha ortaya koydu.