Simla Akbulut: Sakin, Sabırlı, Yetenekli

Published: 25.05.2018

 

İÇİMİZDEN GELEN HABERLERDE BU AY!
Biliyorsunuz ki, SKD Türkiye çalışanlarının bireysel olarak sürdürülebilir bir hayat için yaptığı çalışmaları sizlerle paylaşıyoruz. Farkındalık yaratmak adına hazırladığımız bu röportaj serilerini sizlerle paylaşmaya da devam edeceğiz.

Bu ay sizlere, SKD Türkiye’nin uzman çalışanı Simla Akbulut’un el emeği Müsvedde’den bahsedeceğiz.
Sizlere de ilham vermesi dileği ile…

Simla Akbulut kimdir?
Hayatın hızlı akışı içinde devamlı koşarken durup düşünmeye, hep daha büyük resimde nerede durduğunu anlamaya çalışan biri Simla. Çocukluğuna ve eskiye duyduğu bağlılıkla doğrudan alakalı olarak bir şeylerin daha yavaş yaşanmasına ihtiyaç duyan biri, diyebilirim. 

Kendimi kağıt üzerinde de tanıtmadan geçmeyeyim; bir yılı Fransa’da olmak üzere, Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okudum. 2013’te mezun olduktan itibaren de sürdürülebilirliğin farklı alanlarında, Türkiye’de ve yurt dışında sivil toplum kuruluşlarında profesyonel ve gönüllü olarak çalışan biriyim. 

Kaç yıldır SKD Türkiye bünyesinde çalışmakta? 
2 yılı biraz geçti. 

Müsvedde nasıl doğdu, sürdürülebilirlik kariyerinle nasıl bir bağlantısı var? 
Müsvedde, el yapımı ve mümkün olduğu kadar sürdürülebilir olmaya çalışan bir defter markası. Çıkış noktam, SKD’nin de ofisinin bulunduğu Kolektif House’da üyelerin bir tarafını kullandığı ve müsvedde olan kağıtların geri dönüşüme gitmeden önce diğer yüzlerinin de kullanılmasını sağlamaktı. Ekip olarak bizim için ofiste kağıtları çift yönlü kullanmak kadar doğal bir şey yok, benim için de bu yıllardır böyle fakat herkes için değil. Bu pratiği başkalarına da aktarmak için Kolektif üyelerinin kağıtlarını topladım, basit dikişlerle dikerek onlara defter olarak geri verdim. 

Müsvedde tam olarak böyle doğdu, adını da buradan aldı. Resmi olarak Aralık 2016’da doğmuş olmasına rağmen aslında elde defter dikmek uzunca bir dönem tamamen hobi olarak, bir nevi meditasyon niyetine yaptığım bir uğraştı. Hala da bir açıdan öyle. Diğer bir açıdan ise Müsvedde, sürdürülebilirlik üzerine bir kurumun çatısı altında halihazırdaki çalışmalarımın doğal bir sonucu oldu. Yani sürdürülebilir yaşamın her boyutuyla bir yolculuk olduğunu düşünürsek, Müsvedde de yolculuğun bu noktasında oluşuveren, elimden geldiğince kendimle ve dokunduğu herkesle birlikte yolun ilerisine götürmeye çalıştığım bir oluşum. 

Bağlantıyı bilmem anlatabildim mi fakat bu yolculuğun Müsvedde’den de, kariyerimden de eskiye dayandığını da söylemeden geçemeyeceğim. İlkokul-ortaokuldayken annem evde bilgisayar olmadığı için ödevlerin soluna iki delik açıp kurdele ile bağlamayı öğretmişti, öyle yapıyordum. Lisedeyken de evde ders çalışırken babamdan, dayılarımdan gelen müsvedde kağıtları basitçe dikip kullanırdım. Meğer ilk ilk el yapımı defterlerim onlarmış. Sürdürülebilirlikle bunun ne bağlantısı var, bu mu yani sürdürülebilirlik deniyor çoğu zaman ve biraz da abartılıyor. Bu basitlikte de olabilir, sadece bir aralık bulup oradan yola çıkmak aslında konu. Yolda yürümeye başlayınca basit ya da zor birçok durum oluşuyor. Adına kariyer deyin, marka deyin, çözüm deyin... 

Süreç nasıl oluyor, defterleri biraz anlatabilir misin? 
Defterleri sürekli veya dönemsel seriler olarak üretiyorum. Kapaklarının hazırlanmasından, kağıtların delinmesine, iğne iplik ile dikilmesine kadar tüm süreci elde yapıyorum. Kullanıcısına kazasız belasız ulaşması, kullanım sırasında da zarar görmemesi için bir de kılıfları var. Her işin arkasında mutlaka bir anne emeği vardır, benimkinde de öyle. Kılıfları, anneannem ile dikiş diktikleri zamandan kalan artık kumaşlardan dikiyor. Tabii her bir renk ve desendeki kumaştan yalnızca birkaç tane kılıf çıkıyor, ki bu da işin özüyle bire bir örtüşüyor. 

Mümkün olduğunca sürdürülebilir ürünler olmasına çalışıyorum deyince markanın isminden de sebep, sık karşılaştığım bir soru “Defterlerin tamamı müsvedde kağıtlardan mı?” oluyor. Hayır, müsveddelerden yaptığım bloknotlar var, ama onlar haricinde de pamuk oranı yüksek, doğala yakın kağıtlar ve koton iplik kullanmaya çalışıyorum. 

Serilerde kimi zaman kullanılmış bir malzemeyi (analog fotoğraf makinesi filmleri, bit pazarından damga) tekrar kullanarak o malzemenin tamamen yeni bir ürünün parçası olmasını sağlıyorum, yaşam süresini uzatıyorum. Kimi zaman da, kullanıcıyı malzemeden çok bir hissin, anın sürdürülebilirliği üzerinde düşündürmeyi amaçlıyorum. Bu tarafın çıkış noktası ise ilk sorunun cevabında aslında. Hisler ve anların hemen olup bitmesi, unutulması, paylaşılmaması kendimi bildim bileli rahatsız olduğum ve çevremdeki insanların da farkında olarak veya olmayarak üzerine kafa yorduğunu fark ettiğim bir konu. Sürdürülebilirliğin bildiğimiz çevresel, sosyal ve ekonomik boyutlarından çok daha geniş bir kavram olduğunu keşfetmem de böyle oldu. Yalnızca bir örnek; sürdürülebilir mutluluk. Şu sıralar trend topic olması bir yana, Danimarkalıların iyi yaşama usulü ‘hygge’i bir araştırın derim.

Peki sebebin neydi?
Tek bir sebebim olmamakla beraber, en büyük sebebim sanırım yavaşlamak. En başta da dediğim gibi, içinde olduğumuz sistemde her şey çok hızlı olup bitiyor. Bu her alanda böyle, üretimde de böyle. Kullandığımız çoğu nesnenin nasıl var olduğunu, kimin ürettiğini, hangi elin değdiğini veya değmediğini bilmiyoruz. O şeylerin ruhlarını tanımıyoruz, anlamıyoruz ve dolayısıyla da sürdüremiyoruz. Buna vaktimiz olmuyor, çünkü sistem çok hızlı ve devamlı işlemek zorunda. Biraz daha farkında olarak, tadarak, koklayarak, dokunarak yaşamamız gerekiyor bence. Benim yöntemlerim yoga ve meditasyon yapmak, bir defteri elde yavaş yavaş dikmek, 1 saati tam 1 saat olarak hissedebilmek. Bu hissi defteri alan kişiye de geçirebilmek amacıyla da her bir defterin ilk sayfasında o serinin hikayesini, bendeki anlamını, o defterin neden var olduğunu anlatıyorum. Böylece defteri alan kişi de defterin amacının ve ruhunun sürdürülebilirliğine katkıda bulunuyor.

Kolay mı zor mu, herkes yapabilir mi? 
Oldukça kolay. Orta seviye bir dikiş türü kullanarak bir deftere ortalama 1 saat ayıracak sabrı olan herkes yapabilir. Evet oldukça zaman alıyor, yani yavaşlamak derken ciddiydim. Zor olabilecek tek tarafı bu sanırım. Ama sürdürülebilirliği işin içine katınca durum biraz daha zorlaşıyor. Kağıt, üretiminde en çok su kullanılan ürünlerden biri. Dolayısıyla içinde kimyasal oranı fazla veya 1.hamur kağıtları kullanmak yerine geri dönüştürülmüş, FSC sertifikalı kağıtlar tercih edilebilir. Daha da ileri gidilerek kullanılmış kağıtlar hamur haline getirilip, tekrar kağıt elde edilebilir. Bu da uzun bir süreç fakat çok çok keyifli. Geçtiğimiz baharda kendi geri dönüştürdüğüm kağıtlardan bir seri üretmiştim, birçok sebepten yarım kalmıştı. Niyetim o seriyi kesinlikle tamamlamak, biraz daha yolda ilerlemek. Bu kadar yol yol dedim fakat bu yol öyle git git bitmiyor. O yüzden kolay/zor neresinden başlayabiliyorsanız, yeter ki başlayın yürümeye.